Mülakatlarda İdari Keyfiliğin Yargısal Denetimi 

Mülakatlarda İdari Keyfiliğin Yargısal Denetimi 

Kamu Yönetiminde Mülakatların Gerekçelendirilmesi Zorunluluğu ve Hukuk Devleti İlkesi

Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal yapısının temel taşlarından biri olan ve Anayasa’nın 2. maddesinde ifadesini bulan Hukuk Devleti ilkesi, idarenin tüm eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu, öngörülebilir olmasını ve Anayasa’nın 125. maddesi uyarınca yargısal denetime açık olmasını mutlak bir zorunluluk olarak öngörür. Bu bağlamda, kamu hizmetine alınmada esas teşkil eden sınav ve değerlendirme süreçleri de idari yargının sıkı denetimi altındadır. Özellikle son yıllarda kamuoyunun ve yargının gündemini sıklıkla meşgul eden sözlü sınav yani mülakat uygulamaları, liyakat ilkesinin korunması, kamu vicdanının tesis edilmesi ve keyfiliğin önlenmesi açısından hayati bir tartışma alanı yaratmıştır.

Anayasa’nın 70. maddesi, her Türk vatandaşının kamu hizmetine girme hakkına sahip olduğunu ve bu hak kullanılırken, “göreve alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemeyeceğini” emreder. Bu ilkenin kamu yönetimindeki karşılığı liyakat ilkesidir. Liyakat, bir göreve en uygun, en yeterli, en yetkin ve en donanımlı adayın seçilmesi demektir. Bu anayasal ilkenin hayata geçirilmesi, sınav süreçlerinin—ister yazılı ister sözlü olsun—şeffaf, objektif, ölçülebilir ve her aşamasıyla denetlenebilir bir zeminde yürütülmesini kaçınılmaz kılar. İdari yargının temel misyonu da, idarenin “takdir yetkisi” adı altında bu anayasal ilkeleri zedeleyen, hukukun dışına çıkan veya kamu yararından sapan uygulamalarını bertaraf etmektir.

I. Takdir Yetkisi ve Yargısal Denetimin Sınırları

İdare, belirli pozisyonlara (özellikle uzmanlık, denetçilik, hâkimlik gibi) personel alımında yazılı sınavın ölçemediği temsil yeteneği, muhakeme gücü, stresi yönetme, kültürel farkındalık, ifade gücü ve davranışsal uyum gibi kişisel yetkinlikleri değerlendirmek amacıyla mülakat yoluna başvurmaktadır. Mülakat komisyonlarına tanınan bu yetki, idare hukukunda takdir yetkisi olarak adlandırılır.

Ancak unutulmamalıdır ki idare hukukunda “mutlak” veya “sınırsız” bir takdir yetkisi alanı mevcut değildir. İdarenin takdir yetkisi dahi, “kamu yararı” ve “hizmet gerekleri” ile sınırlıdır. Bu yetkinin kullanımı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) çerçevesinde; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden her zaman yargısal denetime tabidir.

Yargı denetiminde kritik nokta mahkemelerin takdir yetkisini idarenin yerine geçerek kullanmamasıdır. Yani bir idare mahkemesi, “bu aday aslında başarılıdır, 70 değil 90 almalıdır” şeklinde bir karar vererek idarenin yerine geçemez. Yargının rolü adayın başarılı olup olmadığına karar vermek değil aksine idarenin bu yetkiyi hukukun genel ilkelerine, Anayasa’ya, kanunlara ve hakkaniyete uygun kullanıp kullanmadığını kontrol etmektir. Bu kontrol mekanizması, mülakatlarda özellikle “şekil” ve “sebep” unsurları üzerinden titizlikle işler.

II. Yargısal Denetimin İki Temel Ayağı: Şekil ve Sebep Unsurları

Mülakatın meşruiyeti, onun denetlenebilir olmasına bağlıdır. İdari yargının bu denetimi yapabilmesi için ise idarenin, işlemin nasıl yapıldığını (şekil) ve neden yapıldığını (sebep) somut olarak ortaya koyması gerekir.

A. Şekil Şartının Zorunluluğu: Hukuki Denetime Elverişli Kayıt

Danıştay’ın ve Bölge İdare Mahkemelerinin yerleşik ve istikrar kazanmış içtihatları, sözlü sınavların yargısal denetimini mümkün kılan en önemli “şekil” unsurunu, kayıt altına alma zorunluluğu olarak belirlemiştir. Bu yalnızca sınavın yönetmeliklere uygun yapıldığını komisyon üyelerinin hazır bulunduğunu gösteren genel bir “mülakat yapıldı” tutanağı tutulması anlamına gelmez. Hukuki denetim için gerekli olan asgari kayıt standartları şunlardır:

  1. Soruların ve Cevapların Somut Tespiti: Adaya sorulan soruların ve daha da önemlisi, adayın bu sorulara verdiği cevapların veya yanıtların somut olarak tutanak altına alınması esastır. Yargı merciinin, komisyonun verdiği puanın, adayın verdiği cevapla orantılı, makul ve tutarlı olup olmadığını denetleyebilmesi için cevabın içeriğini bilmesi şarttır. Mülakat tutanağında, cevabın içeriği yerine “adaydan cevap vermesi istendi”, “konu hakkında düşünceleri soruldu” veya içeriğe ilişkin hiçbir bilgi vermeyen muğlak ifadelerle yetinilmesi, idari işlemi hukuki denetime kapatır ve onu “fiili yol” niteliğine büründürür. Yargı, bu durumda, idarenin takdir yetkisini kötüye kullandığı veya en azından keyfiliğe yol açtığı karinesini benimser. Zira, adayın cevabı bilinmedikçe, komisyonun verdiği düşük notun o cevaba göre hakkaniyetli olup olmadığı asla anlaşılamaz.
  2. Sesli ve Görüntülü Kayıt: Giderek yaygınlaşan ve idari şeffaflığı artıran bir diğer beklenti de, teknolojik imkanlar kullanılarak mülakatların sesli ve görüntülü kayıt altına alınmasıdır. Her ne kadar mevzuatta (henüz) açık bir “kamera kaydı zorunluluğu” bulunmasa da, Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK) tavsiye kararları ve ilerici içtihatlar, bu yöntemin şeffaflığı, hukuki güvenliği ve gerçeğin ortaya çıkarılmasını sağlamak adına gerekliliğini vurgulamaktadır. İdarenin, “teknolojinin imkanlarından faydalanarak” denetlenebilirliği artırma yükümlülüğü, Hukuk Devleti ilkesinin doğal bir yansımasıdır.
B. Sebep Şartının Zorunluluğu: Gerekçeli Karar İlkesi

İdari işlemlerde gerekçelendirme, Anayasa’nın 125. maddesi ve Hukuk Devleti ilkesinin vazgeçilmez bir gereğidir. İdarenin aldığı kararların arkasındaki nedenleri (saik ve sebepleri) açıkça ortaya koyması, bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin kılarken, idarenin hesap verebilirliğini de tesis eder. Mülakatlarda bu ilke komisyon üyelerinin verdiği puanlara somut bir dayanak (gerekçe) gösterilmesini gerektirir.

  1. Sübjektif Puanlamanın Reddi: Mülakat komisyonu üyelerinin, Yönetmelikle belirlenen kriterler (örneğin; bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği, genel kültür, temsil kabiliyeti, yabancı dil bilgisi vb.) üzerinden adaya puan verirken, düşük notların veya başarısızlığa neden olan değerlendirmelerin gerekçesini ayrı ayrı ve somut olarak belirtmesi zorunludur.
  2. Gerekçesizlik = Keyfilik: Komisyonun yalnızca “puan cetveline not düşmekle” (örn: Temsil Kabiliyeti: 60) yetinmesi, adayın hangi bilgi, davranış, ifade veya eksikliğinden dolayı “temsil kabiliyetinin” yetersiz görüldüğünü açıklamaması, idari işlemin gerekçesiz olduğu sonucunu doğurur. Gerekçesiz bir işlem ise, yargı tarafından hukuka aykırı (sakat) kabul edilir. Zira bu durum, komisyonun takdir yetkisini, nesnel kriterlere göre değil, sübjektif ve keyfi saiklerle kullandığı şüphesini güçlendirir. İdare, neden düşük puan verdiğini somut bir olguya (örn. “adayın, yöneltilen soruya konudan tamamen bağımsız cevap vermesi”, “aşırı heyecan nedeniyle kekelemesi ve kendini ifade edememesi” gibi) dayandırmakla mükelleftir.

III. Liyakat Karinesinin Çürütülme Zorunluluğu

Kamu görevlisi seçimi genellikle iki aşamalı (yazılı ve sözlü) yapılır. Yazılı sınav (KPSS, kurum sınavları vb.), akademik bilgi, mesleki yeterlilik, mevzuat bilgisi ve yabancı dil gibi ölçülebilir ve objektif yetkinlikleri en doğru biçimde tespit eder. Bu nedenle yazılı sınavda yüksek başarı göstermiş hatta kontenjana girmeye hak kazanmış (örneğin 100 kişilik alımda ilk 10’a girmiş) bir adayın birkaç dakikalık mülakatta “başarısız” sayılması, yargı tarafından titizlikle incelenen bir çelişkidir.

Yazılı sınav başarısı, hukuki bir karine (varsayım) yaratır. Bu karine adayın görev için gerekli temel bilgi ve yetkinliklere sahip olduğunu, bu görevi ifa edebileceğini güçlü bir şekilde gösterir.

Bu durumda ispat yükü  yer değiştirir: Mülakat komisyonunun, bu güçlü liyakat karinesini çürütecek, yani adayın yazılıdaki ezici başarılarına rağmen görev için neden yetersiz sayıldığını somut, makul ve ikna edici delillerle ortaya koyması gerekir. Aksi takdirde, yani yazılı sınav başarısı (örn. 95 puan) ile mülakat başarısızlığı (örn. 55 puan) arasındaki ciddi çelişkinin makul ve somut bir şekilde açıklanamaması durumunda, yargı mülakat işlemini açık takdir hatası olarak değerlendirmekte ve iptal kararı vermektedir. Özellikle, yabancı dil gibi yazılı sınavda (YDS/YÖKDİL) kanıtlanmış bir yetkinliğin, sözlü sınavda aniden “yetersiz” bulunması, idarenin işleminin gerekçesini çürüten ve şüpheli durumunu daha da artıran bir faktördür.

IV. Yargı Kararlarının Önleyici ve Koruyucu Rolü

İdari yargı, verdiği iptal kararlarıyla sadece bireysel mağduriyetleri (davacının hak kaybını) gidermekle kalmaz, aynı zamanda idare üzerinde önleyici, düzeltici ve dönüştürücü bir etki (terbiye edici rol) yaratır. Mahkemeler, mülakat usullerine ilişkin getirdiği sıkı denetim standartları (kayıt, gerekçe, çelişkinin açıklanması) ile idareleri, mevzuatlarında eksik olan şeffaflık ve denetlenebilirlik şartlarını “içtihat yoluyla” uygulamaya mecbur bırakmıştır.

Özellikle yaş sınırı, kadronun bir başkası tarafından doldurulması veya hak düşürücü sürelerin dolması gibi telafisi imkansız zararlar doğurabilecek durumlarda, İYUK m. 27 gereğince verilen yürütmenin durdurulması kararları, bireylerin Anayasal haklarının korunmasında kritik bir rol üstlenir. İdari işlemdeki “açık hukuka aykırılığın” (örn. gerekçesiz veya kayıtsız mülakat) ve “telafisi imkansız zararın” birleştiği bu tür durumlarda, yargının hızlı ve etkin müdahalesi, liyakatli adayların sırf yargılama süreci uzadı diye hak kaybına uğramasını engeller.

 Denetlenebilir Mülakatın Meşruiyeti

Kamu hizmetine girişte, adayın temsil kabiliyeti ve ifade gücü gibi niteliklerini ölçmek amacıyla sözlü sınavların yapılması, idarenin takdir yetkisi dahilindedir ve önemi yadsınamaz. Ancak, bu sınavlar hiçbir zaman liyakat ilkesinin önüne geçmemeli ve sübjektif değerlendirmeler, kayırmacılık veya keyfi bir tercih için bir perde işlevi görmemelidir.

Türk idari yargısı, son yıllarda verdiği istikrarlı içtihatlarla, mülakat uygulamasında şeffaflığın, gerekçelendirmenin ve kayıt altına almanın (denetlenebilirliğin) mutlak zorunluluk olduğunu teyit etmiştir. İdarenin takdir yetkisi, artık “kutsal” ve “denetlenemez” bir alan değil, hukuki denetime elverişli somut kayıtlar ve ikna edici gerekçeler ile desteklenmek zorunda olan, sınırları çizilmiş bir yetkidir. Yargının bu kararlı duruşu, kamu yönetiminde liyakate dayalı bir sistemin inşası ve Hukuk Devleti ilkesinin korunması için atılmış en güçlü adımlardan birini teşkil etmektedir. Mülakatın meşruiyeti, yalnızca denetlenebilir ve gerekçeli olduğu ölçüde geçerlidir.

Profesyonel Destek Almanın Önemi

Kusursuz sorumluluk davaları, teknik bilgi ve yargı pratiği gerektirir. Hangi ilkenin uygulanacağı, olayın hangi kapsamda değerlendirileceği ve hangi mahkemede dava açılacağı gibi konular titizlikle analiz edilmelidir.

Çetin & Barut Hukuk Bürosu olarak; idari davalartam yargı davalarıdevlet tazminat davaları ve idarenin kusursuz sorumluluğu kapsamında açılacak tüm tazminat taleplerinde müvekkillerimize profesyonel hukuki destek sunuyoruz. Bizimle iletişime geçerek sürecinizin doğru yönetilmesini sağlayabilir, hak kaybı yaşamadan zararın tazmini için gerekli adımları atabilirsiniz.

-Av. Ahmet DAŞDEMİR